2 Kasım 2012 Cuma

Hayvanların Gözüyle Dünya Nasıl Görünüyor?




          Yüzyıllardır insanoğlu kendi dışındaki canlıların nasıl gördüğünü merak etmştir. Yapılan son araştırmalar canlıların görme duyusunun oldukça çeşitli bir yelpazede yer aldığını ortaya koyuyor. Mesela yusufçuk böceklerinin beyni çok hızlı çalışır fakat görme duyuları bir o kadar yavaştır. Güvercinler ise farklı renk tonlarını en gelişmiş bilgisayar programlarından bile daha detaylı biçimde saptayabilme yeteneğine sahiptir. İşte size doğruluğu bilimsel olarak da kanıtlanmış yedi hayvan ve bu hayvanların dünyayı nasıl gördüğü..






                                     Maymunlar


Eski dünya maymunlarının aynı bir insan gibi kırmızı, yeşil ve mavi renklerini algılayabildiği zaten kanıtlanmıştı. Fakat birçok yeni dünya maymunu bu yetiye sahip değil. Hatta bugün bir maymun ailesinin her bir üyesi bile aynı görme algısına sahip değil. Maymunlar içinde tam altı farklı tipte renk körlüğü mevcut. Bu anlamda maymunlar tıpkı insanlara benziyor. Erkek maymunlarda renk körlüğü kadınlara göre daha yaygın.









                                         Kuşlar


Birçok kuş farklı görüyor. Mesela güvercinler milyonlarca farklı renk tonunu algılayabiliyor. Zaten doğada rengi en geniş yelpazede algılayan hayvan türü olarak biliniyorlar. Gözlerinde diğer canlı türlerine göre çok daha fazla renk reseptörü bulunuyor.








                               Kedi ve Köpekler


Kediler ve köpekler güçlü bir görüş algısına sahip değiller. Bu iki canlı türünün koku ve ses algıları görme duyularından daha fazla gelişmiş. Özellikle kediler, köpeklere göre bu konuda daha kötüler. Renk körüdürler. Köpekler zaman zaman sarı ve mavi arasındaki farkı algılayabiliyorlar fakat kediler bunu bile ayrıt edemiyor. Fakat kediler gece görüşü açısından insanlardan bile daha iyi.



  

                                 Yılanlar 



Yılanlar iki sistemli göz algısına sahip. Bu sistemlerden biri renkleri çok daha iyi algılıyor. Dİğer sistem de ısıya dayalı algıya sahip. Bu anlamda gözleri aynı bir infrared detektör gibi işliyor. Yani diğer canlıları ve insanları ısıya dayalı özel bir algıyla seçebiliyorlar.





                        Atlar



Atlar inanılmaz bir görüş alanına sahipler fakat dürbün görüş alanına sahip oldukları için tam olarak iki göz arasında kalan bölgedeki görüntüyü göremiyorlar. YAni gözleri geniş alandaki bir manzarayı ikiye bölüyor.











8 Eylül 2012 Cumartesi

GÜL VERENİN ELİNDE GÜL KOKUSU KALIR




        Uzun yıllar önce Çinde Li-Li adli bir kız evlenir ve aynı evde kocası ve kaynanası ile birlikte yaşamaya başlar. Lakin kısa bir süre sonra kayınvalidesi ile geçinmenin çok zor olduğunu anlar. Ikisinin de kişiliği tamamen farklıdır. Bu da onların sık sık kavga edip tartışmalarına yol açar. Bu, Çin geleneklerine göre hoş bir davranış değildir ve çevrede tepkiyle karşılanır. 

        Birkaç ay sonra bitmez tükenmez gelin - kaynana kavgalarından ev, o ve eşi için cehennem haline gelmiştir. Artık bir şeyler yapmak gerektiğine inanan genç kadın, doğru babasının eski bir arkadaşı olan baharatçıya koşar ve derdini anlatır. Yaşlı adam ona bitkilerden yaptığı bir ekstre hazırlar ve bunu 3 ay boyunca her gün azar azar kaynanası için yaptığı yemeklerin içine koymasını söyler. Zehir az az verilecek, böylece onu gelininin öldürdüğü belli olmayacaktır. Yaşlı adam genç kıza kimsenin ve eşinin şüphelenmemesi için kaynanasına çok iyi davranmasını ona en güzel yemekleri yapmasını söyler.

          Sevinç içinde eve dönen Li-Li, yaşlı adamın dediklerini aynen uygular. Her gün en güzel yemekler yapıyor. Kaynanasının tabağına azar azar zehiri damlatıyordu. Kimseler şüphelenmesin diye de ona çok iyi davranıyordu. Bir süre sonra kayınvalidesi de çok değişmişti ve ona kendi kızı gibi davranıyordu. Evde artık barış rüzgarları esiyordu. Genç kadın kendisini ağır bir yük altında hissetti. Yaptıklarından pişman bir vaziyette baharatçı dükkanının yolunu tuttu ve yaşlı adama şu ana kadar kaynanasına verdiği zehirleri onun kanından temizleyecek bir iksir yapması için yalvardı. Yaşlı kadının ölmesini artık istemiyordu.

         Yaşlı adam yaşlı gözlerle karşısında konuşup duran Li-Li'ye baktı ve kahkahalarla gülmeye basladı:

        "Sevgili Li-Li dedi, sana verdiklerim sadece vitaminlerdi. Olsa olsa kayınvalideni sadece daha da güçlendirdin hepsi bundan ibaret. Gerçek zehir ise senin beyninde olandı. Sen ona iyi davrandıkça o da dağıldı ve yerini sevgiye bıraktı;böylece siz gerçek bir ana-kız oldunuz." dedi. 

Eski bir Çin atasözü şöyle der :

RAMAZAN ÇİFTÇİ
   "GÜL VERENİN ELİNDE GÜL KOKUSU KALIR. SEVİLEN İNSAN SEVGİSİNİ İNSANLARA VEREN İNSANDIR"


19 Temmuz 2012 Perşembe

HAŞHAŞİNLER

                   HAŞHAŞİNLER

      YENİ BİR DAVA, YENİ BİR ÖĞRETİ

    Fedaayiin bir amaç uğruna kendini feda etmeye hazır olan

     8. yüzyılda İsmaililiğin Nizarî kolundan çıkan bu topluluğun 15. yüzyıla dek faaliyetlerini sürdürdükleri sanılmaktadır.

    Kapalı bir topluluk olan haşhaşiler (suikastçiler) radikal bir din akımının takipçileri olarak ortaya çıktılar. Suikasti, EyyubilereSelçuklulara ve Abbasilere Tapınak Şövalyelerine Haçlılara karşı siyasi yaptırım aracı olarak kullandılar. Ayrıca üçüncü haçlı seferi sırasında haçlılara ve tapınak şövalyelerine de suikast yapmışlardır.


Haşhaşiler, Hasan Sabbah'ın 1090 yılında Alamut Kalesi'ni almasıyla kurulmuştur. Hasan Sabbah'ın amacı Selçuklu Devleti'nden intikam almaktı. 

 Hasan Sabbah, Alamut kalesini aldıktan sonra kalede bazı düzenlemeler yaptı; kalenin asma bahçelerini yeniledi, surlarını güçlendirdi. Hasan’ın gençlik yıllarında bir şeyhin ona haşhaş içirmesiyle haşhaşın büyük etkisinde kalmıştı. Haşhaşla birçok kişiyi kandırabileceğini o zaman anlamıştı. Alamut Kalesi’ni aldıktan sonra Hindistan'dan haşhaş meyvesini getirdi. Dünyanın dört bir yanından köle pazarlarında satılan güzel kadınları aldı. Başlarına bir hanım ağası koyarak onların yetişmesini sağladı. Hasan Sabbah çok geçmeden Alamut'a yakın küçük kaleleri de ele geçirdi. Hazar Denizi’ne yakın büyük bir kale almıştır.Hasan Sabbah’ın bu başarılarına duyan diğer İsmaili tarikatına mensup erkekler, Alamut kalesine akın etmeye başladı.

        Haşhaşiler kısa sürede güçlenirken Melikşah Nizamülmülk’ü büyük vezirlikten almış, sıradan bir vezir yapmıştır. Melikşah varis kim olacağına karar verirken, tarih 1092 yılına gelmiştir. O zamana kadar eğitilen fedailerden birisi olan İbn-i(Ebu) Tahir, Nizamülmülk savaş hazırlığı yaparken çadırına öğrenci kılığında girip onu öldürmüştür. Haşhaşiler’e yapılacak büyük sefer böylece başlamadan bitmiş olacaktır. Çok geçmeden yine Haşhaşiler tarafından Melikşah da öldürülmüş,Selçuklular’ın çöküşü hızlanmıştır. Daha sonra Sultan Sencer, Haşhaşiler’e  bir saldırı yapmayı planladıysa da uyandığında yastığına saplanmış hançeri ve mektubu görünce vazgeçmiştir.

Mektupta "İster bizimle ilgili planlarını gerçekleştir, ister bizi rahat bırak, yatak odana kendi evimmiş gibi girebiliyorsam arkanı sağlam tut. İbn-i(Ebu) Tahir".

        İran kökenli bu örgüt, bölgeyi hakimiyetlerinde bulunduran ve İsmailileri baskı altına almaya çalışan Selçuklular’a karşı mücadele etmek amacıyla cinayeti sistemli bir saldırı aracı olarak kullanılmaya başladılar. Hedef aldıkları kişiyi öldürme konusunda çok titiz ve başarılıydılar. Eylemlerinin başka kayıplara yol açmama, masum olarak gördükleri diğer bireylere zarar vermemesi konusunda çok dikkatli davranırken, etrafa saldıkları korkuyla elde ettikleri etkin nüfuzu koruyabilmek için cinayetleri genelde halka açık mekanlarda, bilhassa camilerde işlemeyi tercih ediyorlardı. Hedeflerine kılık değiştirerek yaklaşan Haşhaşiler, kurbanlarına kurtulma olasılığı tanımamak için zehirok ve yay gibi araçlardan kaçınıp, hançer kullanmayı tercih ediyorlardı. Hiçbir koşul altında intihara girişmeyip hep yakalandıkları kişiler tarafından öldürülmeyi yeğlediler.

       Hasan Sabbah müritlerine “Biz sadece bir kişiyi öldürmekle kalmayıp, bin kişinin kalbine de korku tohumları ekeceğiz” demiş ve Haşhaşiler’e kurbanı öldürdükten sonra kaçmamalarını, durup beklemelerini tembihlemiştir. Cinayeti de hemen işlememelerini söyleyip kurbanı en iyi biçimde tanıyıp alışkanlıklarını en ince şekilde öğreninceye kadar beklemelerini de söylemiştir. Bir rivayete göre bir Haşhaşin kurbanını öldürmek için birkaç sene kilisenin birinde keşişlik yapmıştır. Selçuklular, Haşhaşiler’in Alamut Dağı’ndaki kalesini defalarca kuşatmış fakat alamamışlardır. Haşhaşiler; Moğol istilasından nasiplerini almış, 1256 yılında Alamut Kalesi’ni, 1260 yılında Masyaf Kalesi’ni kaybetmiştir ama Haşhaşiler yine de durdurulamamıştır. 1277 yılında bir çok komutana suikast yapmışlar, yine aynı yıl Alamut Kalesi’ni kuşatmışlar fakat alamamışlardır. Ardından 1281, 1292 ve en son 1389 yıllarında Alamut tekrar kuşatılmış ama alınamamıştır


HAŞHAŞİLER: Sağlam bir örgütlülük yapısına dayanan bir vurucu güçtür.

POPÜLEŞTİRME:


Haşhaş kullanımı :


Suikast işletmek için militanlarına haşhaş vererek onların zihinlerini avucuna aldığıdır.

Gösteri amaçlı intiharlar:
ortadaki resim haşhaşilerin temsili resmidir
ALAMUT KALESİ

     Merkezleri, yüksek bir kayalığın tepesinde kurulu olan Alamut Kalesi'ydi. Misafirleri Alamut Kalesi'ne gittiklerinde Hasan Sabbah onları etkilemek için kalenin yukarısında duran müritlerinden üçüne işaret ederek aşağıya atlamalarını istemiş ve onlar da hiç tereddüt göstermeden atlayınca misafirleri bu olaydan oldukça etkilenmişlerdir. Bu tavır o insanların uyuşturucu almadan bunu yapmalarının mümkün olmadığı fikrine götürmüştür.


Cennet Bahçeleri:

Bu iddiaya göre Hasan Sabbah'ın tarikata yeni giren gençlere, öldükten sonra cennet vaadettiği söylenmektedir. Bu gençlere haşhaş verdikten sonra, Alamut Kalesi'nin efsanedeki Cennet Bahçeleri'nde uyanmalarını sağlıyordu. Bu bahçelerde çok güzel kızlar, türlü türlü lezzetli meyveler ve yemeklerle karşılanan gençlere burasının cennet olduğu söyleniyor ve tekrar haşhaşla uyutulduktan sonra tekrar kaleye götürülüyordu. Böylelikle ölünce cennete gideceğine tamamen inanan bu insanlar Hasan Sabbah için ölmekten korkmuyorlardı.





  









NOT: ASSASSİN


İngilizcedeki "assassin" sözcüğünün Arapça haşhaşin (afyonkeş) sözcüğünden türediği varsayılır. Hasan Sabbah'ın müritleri, kendilerini "esaslarına bağlı olan" anlamındaki 'Esasiyun' şeklinde adlandırıyorlardı. Bununla birlikte bazılarına göre sözcüğün kökeni Marko Polo'nun 1273'teki Alamut ziyaretini anlattığı anılarında bahsettiği, haşhaştan çok alkollü içecekleri andıran bir uyuşturucudur.


Bazıları ise, o çağlarda uyuşturucu kullanımı toplumda kabul görmeyen bir alışkanlık olduğundan "haşhaşin"i, yani toplum dışı ve serseri sözcükleriyle bağdaştırdı. Bir başka deyişle, Hasan Sabbah'ın İsmaili örgütünün bu sözcükle anılması uyuşturucu kullandıklarının ispatı olmayabilir. Bir başka rivayete göre, göreve çıkmadan önce sakinleşmek için haşhaş kullandıklarıydı. Bazıları kullandıkları maddenin bir uyarıcı olduğunu ve savaşta onları çılgına çevirdiğini iddia ederler. Bu maddenin erginleme törenlerinde yeni üyeye ölümden sonra kendisini bekleyen ödülleri göstermek için kullanıldığı da söylenir.



            NEDEN KÜÇÜK BİR KALEYE SAHİP BİR DEVLET TÜM DÜNYAYI BU KADAR ETKİLEYEBİLİYOR HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ?


GÜNÜMÜZDE HAŞHAŞİLER


ASSASSİN CREED {SUİKASTÇININ İTİKADI}:


ortadaki resim haşhalşilerin temsili resmidir
ortadaki resim haşhaşilerin temsili resmidir
      Haşhaşinler Ubisoft'un yayımladığı Assassin's Creed video oyunu serisine konu olmuştur. Oyun Üçüncü Haçlı Seferi yıllarında Altaïr Ibn-La'Ahad isimli suikastcinin öğretmeni Râşidüddin Sinan el-İsmâili'den aldığı görevlerle gerçekleştirdiği süikastleri onu alır, oyun haçlı seferleri yıllarındaki Kutsal Topraklar'ı betimlemesi yönünden de büyük ilgi çekmiştir. [2] Aynı zamanda Mike Newell'ın yönetmenliğindeki Pers Prensi: Zamanın Kumları filminde de Haşhaşinler'den yararlanılmıştır

Günümüzde haşhaşilerin devamı niteliğinde masonculuk yaygındır. ve küçük bi devletin adından bu kadar bahsetmesin nedenide budur. MASONCULUK 'u açıklamaktan kaçınarak  sizlere bazı bilgiler öğrenebileceğiniz site vereceğim. MASONCULUK

SAYGILARIMLA






18 Temmuz 2012 Çarşamba

PİRANALAR

                                  PİRANA



    Güney Amerika'daki akarsularda yaşayan, küçük ama yırtıcılığıyla dikkat çeken bir düzineyi aşkın balık türü Pirana adıyla bilinir. Bu balıklar tetralar gibi, saldırgan olmayan çok renkli bir çok akvaryum balığının akrabasıdır. Piranalar çok geniş bir alanı kaplayan Amazon havzasındaki akarsularda ve Orinoko gibi yakınındaki ırmaklarda yaşarlar. İçlerinden 4-5 tür özellikle tehlikelidir. Ancak pacular (otçul piranhalar) saldırgan değildir.





Özellikleri [değiştir]

Piranaların en belirgin özelliği iri ve sivri dişleridir. Güçlü kaslara bağlı alt ve üst çenesinde sıralanmış olan ustura gibi dişler ağız kapandığında birbirlerine sıkıca kenetlenir. Böylece pirana kendinden çok daha iri olan avından büyük parçalar koparabilir.
En büyük pirana türü Brezilya'nın doğusunda yaşayan ve uzunluğu 60 santimetreyi bulabilen piranadır. Piranaların son derece yırtıcı olduğu eskiden beri söylenip yazılmıştır. Gerçekten binlerce balıktan oluşmuş büyük sürüler halinde yaşayan piranaların suya giren ya da düşen sığır ve kapibara gibi iri hayvanlara saldırdığı bilinmektedir. Ama çoğu pirana türü diğer balıklar ve suya düşen meyve, tohum gibi bitkisel maddelerle beslenir. Piranalar ailelerine çok bağlıdır ama kan kokusuna dayanamaz. Örneğin pirananın annesi yaralanmışsa ve pirana kan kokusunu duyarsa hemen annesini yer.Yani huy ve fiziki yapıdan (diş ve kaslar) binevî köpek balıklarına benzerler. Bazı bölgelerde insanlar piranaların bol bulunduğu suların yakınlarına bile girmek istemezken, bazı bölgelerde piranalarla ilgili hiçbir saldırı olayına rastlanmamıştır. Bu balıkların özellikleri çok açken, üreme döneminde ya da büyük sürüler halinde dolaşırken büyük hayvanlara saldırdıkları sanılmaktadır. Dişi piranalar yumurtalarını su bitkilerine yapıştırır, erkekleri de bunları yavrular gelişip çıkıncaya kadar korurlar.

9 Temmuz 2012 Pazartesi

HER ŞEY SENDE GİZLİ


Yerin seni çektiği kadar ağırsın 
Kanatların çırpındığı kadar hafif.. 
Kalbinin attığı kadar canlısın 
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç... 
Sevdiklerin kadar iyisin 
Nefret ettiklerin kadar kötü.. 
Ne renk olursa olsun kaşın gözün 
Karşındakinin gördüğüdür rengin.. 
Yaşadıklarını kar sayma: 
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; 

Ne kadar yaşarsan yaşa, 
Sevdiğin kadardır ömrün.. 
Gülebildiğin kadar mutlusun 
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin 
Sakın bitti sanma her şeyi, 

Sevdiğin kadar sevileceksin. 
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer 
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın 
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer 
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın. 
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret 
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın 
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın 
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak. 
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın 
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü. 
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin.. 


İşte budur hayat! 
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın 
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün 
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun 
Çiçek sulandığı kadar güzeldir 
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli 
Bebek ağladığı kadar bebektir 
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren, 
Sevdiğin kadar sevilirsin... 





                         CAN YÜCEL KİMDİR?                                             RAMAZAN ÇİFTÇİ KİMDİR?

Paylaş                    

21 Haziran 2012 Perşembe

MALEZYA KUŞLARI

                                GUGUK KUŞU



 Yaklaşık 30 cm boyunda, siyaha çalan külrengi bir kuş olan gugukkuşu, böceklerle beslenir. Dişileri yuva yapmayıp, yumurtalarını başka kuşların yuvalarına bırakırlar; Her dişinin yumurtası, yumurtayı bıraktığı kuşun yuvasındaki yumurtaların rengine göre değişir. Öbür kuş yavrularından önce yumurtadan çıkan yavru gugukuşu, yalnızca kendisi beslenebilsin diye, diğer yumurtaları yuvadan atar.

                              ÇOBAN ALDATAN




  Gök-kuzgunumsular takımından, kısa-geniş gagalı, çok açılan ağızlı, gece böcek avlayan bir kuş. 26 cm boyunda, sivri kanatlı ve uzun kuyruklu olup, baykuş gibi yumuşak tüylüdür. Uçarken kanat sesi duyulmaz. Gündüz dinlenip, geceleri avlanır. “Keçisağan” veya “Gece Kırlangıcı” da denir. Uçarken iyice açılan gagaları ile böcekleri, yapışkan ağızlarında biriktirerek avlanır. Ormanlık bölgelerde yaşar. Gece kelebeğine düşkündür. Ağız çevresinde beslenmeye yardımcı, sıralar halinde dikleşebilen duyarlı kıllar vardır. Bu kıllar yaz geceleri, dolaşan böcekleri yutmaktayardımcı olurlar. Çok fazla böcek avladığından faydalı bir kuştur. Ağaç kabuğu rengindeki beyaz lekeli tüyleriyle çevreye çok rahat uyduğundan, dal veya toprak üstünde dinlenirken fark edilmez. Ayakları küçük ve zayıf olup, yürümede zorluk çeker.
           Genellikle açık alanlarda görülürler. Serçede biraz iridir. Eğer sizi fark etmişse. Kısa bir uçuştan sonra küt diye yere düşer. Sanki yaralıdır. Elinizle yakalama mesafesine kadar bekler. Tam yakalamak üzere olduğunuzda hızla havalanıp 5-6 metre ileri tekrar düşer. Bu uzun süre devam eder. Siz hep yakaladığınızı düşündüğünüzde tekrar havalanır, tekrar düşer. Ve sizin anlam veremediğiniz biran havalanır, bir serçe çevikliğinde uçar gider. Başlangıç noktanızdan artık çok uzaksınızdır.


           Çobanaldatan kuşunun hikayesi şöyledir. Çobanaldatan kuşu kurtla anlaşmıştır. Yavrularını yememesi karşılığında çobanı sürüden uzaklaştıracaktır. Yaralı bir kuşmuş gibi davranarak çobanı sürüden uzaklaştırır.Çoban sürüden yeterli derecede uzaklaştığında yavrularının yanına döner. Tabiî ki kurtta sürüye dalar.   Çoban sürüsünün başına döndüğünde gördüğü manzara karşısında şok olur. Küçücük bir kuşun peşinden giderek sürünün perişan olmasına yol açmıştır. Köyde bunu kimseye anlatamayacağı için intihar eder. Kurt sürüden geriye ne sağlam kalmışsa hepsini öldürür.Çobanaldatan kuşu ise yuvasında, yavrularının yanında, kurdun yavrularını yememesi için yeni çobanlar bekler.Oysa kurt asla çobanaldatan kuşunun yavrularının peşinde değildir. O, çobanı altadacak birilerine ihtiyaç duyar.Çobanın zaaflarını bilir. Acıma duygusunu kullanır. Egosuna yenileceğini, küçücük bir kuşu yakalayamamanın ezikliğiyle peşinden gitme arzusunu kullanır. Egosunun peşinden gideceğini bilir. Bunları kurt yapamaz. Bunu yapacak olan çok küçük, sevimli, yaralı görünümlü bir kuştur.


                                  SAKSAĞAN



          Kargagiller familyasından, Eski ve Yeni Dünyânın fundalık ve bahçelerinde yaşayanuzun kuyruklu bir kuş. Boyu 40-45 cm kadardır. Kuyruğu 25 cm’yi bulur. Yerde sıçrayarak gezer. Uzun kuyruğunu dikerek sağa sola sallar. Tohum, meyve ve hayvânîbesinler yer. Çığırtkan bir sesi vardır. Küçük kuşların yumurta ve yavrularını çalar, yuvalarını bozar. Meyvelere zarar vermekle beraber böcek ve tarla fârelerini de avlar.

           Hırsız bir kuş olarak şöhret yapmıştır. Boncuk, elmas gibi parlak eşyâları kaparak yuvasına götürür. Emniyetli çalılıklar arasında veya yüksek ağaçlarda yuva yapar. Yuvanın üstünü dikenlerden bir çatı ile örter. Yumurtladığı 4-5 yumurtanın üzerine yalnız dişi kuluçkaya yatar. Arkadaş canlısıdır. Yavru iken kolayca evcilleştirilebilir. Islık çalması ve birkaç kelimeyi taklit etmesi öğretilebil
ir



                                  ARDIÇ KUŞU

              20-26 cm uzunlukta, göçücü kuşlardır. Gagaları oldukça uzun, yandan basık ve ön uçları hafifçe kertiklidir. Ömrü: 25 sene kadardır 
Ardıç kuşunun ilk görünmesi baharın müjdecisidir. Sonbaharda güneye doğru göç ederler. İlkbahar başlangıcında tekrar kuzeye dönerler. Saatte 48 km hızla uçar Ağaç üstünde, kovuk ve yarıklarda yuva yapanları olduğu gibi, toprak üstüne kuranları da vardır. Yuvaların üstü açıktır. Her defasında 4-6 adet benekli yumurta yaparlar ve senede iki defa kuluçkaya yatarlar. Kuluçka süreleri 13-14 gündür. Yavruları iki hafta içinde gelişip uçar. Senede 1-2 defa kuluçka olurlar.
Böcek, salyangoz ve kurtçukları yerler. Fakat besinlerinin % 70’i üzüm nevinden tohumlardır. Adını, ardıç tohumuna olan düşkünlüğünden almıştır. Gayet obur olup, üzüm yemeğe de düşkündür. Bağ bozumu zamanı gayet semiz olur. Kolaylıkla avlanan bir kuştur. Eti pek lezzetli ve makbüldür.

                                      MYNAH

            Muhabbet, özellikle Hindistan, Sri Lanka, Afrika ve diğer Güneydoğu Asya ülkeleri bulunan Asya Starling bir türüdür. Bu geveze kuşlar harika, sokulgan kişilikleri vardır ve çok insan sesleri onların eşsiz taklit için sevilirler. Ancak, ne zaman büyük sürüler halinde tam bir karmaşa olacak ve rahatsız edicidirler. Mynahs uysal ve sevimli hayvanlardır.
Mynahs tüm farklı türlerinde, tepesindeki muhabbet nedeniyle olağanüstü kıkırdar tatlı ve yüksek sesle ıslık çalar, çok değerli bir kuştur.

                        

                         AKKUYRUKLU TRAGON





                   Bu göreli olarak büyük tür, 29 santimetre uzunluğunda ve 82 g ağırlığındadır. Trogon'un, yumuşak, çoğunlukla ayırıcı erkek ve dişi kuş tüyü rengarenk tüylüdür. Erkeğin baş ve üst göğsü, mavidir ve sağrıda daha mavi olmak üzere arka yeşildir. Daha aşağı alt parçalar altın sarısıdır. Dişinin kahverengi-gri arkasi, başı ve göğsü vardır. Bu tür görünüşte, Trogon violaceus türüne benzer, ama Trogon violaceus daha küçüktür, ve barlı bir kuyruğu vardır.


                                        TUKAN

Özellikleri: Büyük gagası, güçlü ayakları, kısa ve yuvarlanmış kanatları vardır. Başlıca besinleri meyvelerdir
 Meksika’nın güneyinden Arjantin’in kuzeyine kadar uzanan bölgenin tropik ormanlarında bulunurlar. 37 kadar tukan çeşidi vardır. Boyları 30-60 cm arasında değişir. Bunlar anormal derecede büyük gagaları ile meşhurdur. Gagaları güçlü fakat çok hafiftir. Gaga ve kendileri, kırmızı, sarı, mavi ve siyah renklerle parlak bir görünüm içerisindedirler. Renk bakımından iki cins de birbirine benzer. Bâzılarının gerdanlarında turuncu tüyler vardır. Kadın eşyâsında süs olarak kullanılır. 15 cm uzunlukta ve 5 cm enindeki gaganın iç kenarları kertikli olup, meyveleri ezmeye yarar. Sürü hâlinde bir muz veya portakal bahçesine konarlarsa, kısa zamanda bahçeyi mahvederler. Esas besinleri meyve olmakla berâber, büyük böcekleri, küçük sürüngen ve öbür kuşların yumurta ve yavrularını da yerler.

                                 SÜLÜN




Özelikleri: Tombul vücutlu, yuvarlak kanatlı. Çoğunlukla yerde gezen kuşlar. Eti makbuldür. Çeşitleri: Elliye yakın türü vardır.
Sülüngiller âilesinden, dağlık alanlarda, orman kenarlarında, sık çalılıklar arasında yaşayan eti makbul ve avlanması zevkli bir kuş. Erkekleri çok süslü olup, çoğunlukla başlarında renkli ibikler ve sorguç şeklinde tüyler bulunur. Yanaklarında ve gözlerinin çevresinde tüysüz uzun et parçaları vardır. Gümüş sülünde bu kısım kırmızıdır. Uzunkuyrukları yere doğru yayılır.Sülünler dünyânın en süslü kuşlarındandır. Tüyleri çeşitli mâdenî parıltılı renkli olur. Dişiler daha soluk renkli ve kısa kuyrukludur. Dişiler, yerde çalılıklar, ot ve yaprak kümeleri arasında eştikleri yuvalarda veya yosunlar üzerinde 8-15 yumurta yumurtlarlar. Erkekler çok eşlidir. Ayaklarında keskin ve güçlü mahmuzlar vardır. Ayak ve gagaları güçlü olup, çoğunlukla yerde gezinerek toprağı eşerek tohum, kurtçuk ve böcek ararlar. 


Tehlike ânında gürültülü şekilde havalanarak kısa mesâfelerarasında hızla uçar veya koşarak çalılıklar arasında gizlenirler. Tilki, sırtlan ve insan tabiî düşmanlarıdır. Kirpi ve fâreler de yumurtalarına musallat olurlar. Erkeklerin çoğu 80 cm boyundadır. Bâzılarının iki metreye varan kuyrukları vardır. Kuluçka süresi 25-26 gündür.












Malezya hakkında bu sene ufak bi çalışmam vardı bu sizlerle paylaşmak istedim Malezya  kuşları ilgimi çekmişti ingilizce çevirilerde sorun olabilir onuda kusuruma bakmayın

                           RAMAZAN ÇİFTÇİ 









Dedilerki : GÖZDEN IRAK OLAN GÖNÜLDENDE IRAK OLUR 


Dedim ki : GÖNÜLE GİREN GÖZDEN IRAK OLSADA OLUR

                                                  HZ. MEVLANA